BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI, PROBİYOTİKLER VE KEFİR

BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI, PROBİYOTİKLER VE KEFİR

Fonksiyonel gıda, vücudun temel besin maddelerine olan ihtiyacını karşılamanın ötesinde insan fizyolojisi ve metabolik fonksiyonları üzerinde ek faydalar sağlayan, böylelikle hastalıklardan korunmada ve daha sağlıklı bir yaşama ulaşmada etkinlik gösteren gıda veya gıda bileşenleridir. Fonksiyonel gıdalar arasında yer alan probiyotikler, FAO/WHO’nun (Food and Agriculture Organization – Gıda ve Tarım Organizasyonu / World Health Organization – Dünya Sağlık Örgütü) 2002 yılındaki tanımına göre, yeterli miktarda alındıklarında canlının sağlığını olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalardır.

Probiyotikler canlının sağlığını büyük oranda, bağırsak mikrobiyotasını (florasını) değiştirerek etkilemektedirler. Bağırsak mikrobiyotası, bağırsakta bulunan canlı organizmalar bütünüdür. Hastalıkların %90’ının bağırsak mikrobiyotası ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Obezite, diyabet gibi metabolik hastalıklar ve şizofreni, otizm, anksiyete, depresyon gibi nöropsikiyatrik bozukluklarla bağırsak mikrobiyotası arasında bağlantı olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar vardır. Bağırsak mikroflorasını etkileyen etmenler arasında genetik (%12); yaş, cinsiyet, coğrafya gibi faktörler (%31) ve diyet (%57) yer almaktadır. Diyet yani yediğimiz ve içtiğimiz her şey bağırsak mikroflorası üzerinde oldukça etkilidir.

Bağırsaktan kan dolaşımına, zararlı maddelerin geçişini engelleyen bariyer adı verilen bir yapı vardır. Antimikrobiyal tedaviler, aşılama, dezanfektan temizlik ürünlerinin yoğun şekilde tüketimi ve diyet değişiklikleri gibi modern yaşamdaki gelişmeler bu bariyerin bozulmasına sebep olmaktadır. Bağırsaktaki bariyerin bozulmasının ve bağırsak geçirgenliğinin artışının bugün otizm, dikkat eksikliği, hassas bağırsak sendromu, astım, depresyon, anksiyete, Parkinson, Alzheimer gibi pek çok hastalığın temelinde yer aldığı ileri sürülmektedir. Probiyotikler, bağırsaktaki zararlı mikroorganizmaların büyümesine veya hayatta kalmasına müdahale ederek, bariyer fonksiyonunu arttırarak ve bağırsak dışında bağışıklık sistemi, karaciğer ve beyin gibi diğer hücre ve organ sistemlerinin üzerinde bir etkiye sebep olarak etkilerini göstermektedirler.

Probiyotikler, yüzyıllardır insanlar tarafından geleneksel olarak farklı şekilde kullanılmaktadır. Son yıllarda giderek artan ve çeşitlenen çalışmalar, fermente süt ürünlerinin probiyotik etkileri üzerine yoğunlaşmaktadır. Bunlar arasında en çok ilgi çekenlerden birisi, kendine has probiyotik özellikli mikroorganizmaları içeren ve kompleks yapısı olan kefirdir.

Kefir; Türk Gıda Kodeksi Fermente Süt Ürünleri Tebliği’ne göre, fermentasyonda spesifik olarak Lactobacillus kefiri, Leuconostoc, Lactococcus ve Acetobacter cinslerinin değişik suşları ile laktozu fermente eden ve etmeyen mayaları içeren starter kültürler ya da kefir tanelerinin kullanıldığı fermente süt ürünüdür.

PHY-BLOG-mikrobiyota2.png

Kefir, bakteri ve mayaların simbiyotik ilişki (tüm canlıların fayda gördüğü ortak yaşam) içinde oldukları eşsiz bir ekosistemdir. Kefir düzenli kullanımında, yeni türlerin veya suşların sindirim sistemine dahil edilmesine katkısıyla veya mevcut yararlı mikroorganizmaların çoğalmasını teşvik etmesiyle bağırsak mikrobiyotası üzerinde etkilidir. Birçok çalışmada, belirli sürelerde kefir tüketimi, Lactobacillus ve Bifidobacterium gibi yararlı olduğu düşünülen mikroorganizmalarda artışa, Clostridium perfringens, Giardia intestinalis gibi birçok zararlı mikrobiyal türde de azalmaya sebep olmuştur. Mikrobiyal düzenlemenin yanı sıra kefir mikrobiyota aktivitesini de değiştirebilir. Kefirin, patojenik bakteri ve mantar türlerinin çoğuna karşı antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu bulunmuştur.

Kefir B1, B2, A vitaminleri, kalsiyum, çinko, fosfor ve potasyum minerallerince zengin bir içecektir. Kefirin sağlığa birçok faydası bulunmaktadır. Bir su bardağı (250 ml) kefir, yaklaşık olarak günlük alınması gereken B1 vitaminin %14.5’ini, B2 vitamininin %29’unu, A vitamininin %7.5’ini, E vitamininin %4’ünü, kalsiyum mineralinin %37’sini, çinko mineralinin %9’unu, fosforun %25’ini, potasyumun %20’sini karşılar. Tüm bu özellikleri nedeniyle oldukça besleyici bir gıdadır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK YAZILAR